En son söyleyeceğimi en başta söyleyeyim;
Taraftarı olan, tribünü olan ve takımına tutkuyla bağlı her kulübe saygım vardır. Bu nedenle 100 yılı aşkın geçmişi ile Fenerbahçe Spor Kulübü benim için son derece önemlidir.
Ancak bu ülkede devam eden bir şike soruşturması var. Bu konu ile ilgili devam eden hukuki bir süreç var. Hangi futbol severe sorsanız “bu ülkede şike yapmayan takım mı var” diyor ama herkes bu hukuki sürece müdahil oluyor.
Hukuk biliminin en temel ilkelerinden biri; yürütülmekte olan bir dava için toplumsal bir kamuoyu oluşturmamak ve mahkeme heyetini toplumsal bir baskı altına almamak için, devam eden bir dava hakkında konuşulmaz, görüş beyan edilmez.
Ama herkes bu dava ve şike soruşturması hakkında konuşuyor. Her gün, her televizyonda, herkes konuşuyor. Geçtiğimiz Pazar günü Kadıköy’de Fenerbahçe taraftarı miting yapıyor. Neden. Takımlarının haksızlığa uğradığını düşünüyorlar. Başkanlarının herkes kadar suçlu/suçsuz olduğunu düşünüyorlar. Peki bu durum toplumsal bir kamuoyu oluşturarak yargı sürecine müdahale etmek değil midir? Mahkeme heyeti “ağır bir ceza verirsek, toplumda ve Fenerbahçeliler arasında infial uyandırırız” düşüncesine sahip olmazlar mı? Bu mitinge Valilik nasıl izin verir. Son derece önemli toplumsal olaylarda bile Kadıköy Meydanı’nı halka açmayan, polisle coplatan Valilik, bu mitingi yargı sürecine müdahale olarak görmedi mi? Son Fenerbahçe maçında üzerinde seçim sandığı olan bir pankart açılıyor, siyasi iktidara da göz dağı veriliyor. Siyasi iktidar bu durumu bir tehdit olarak algılayıp, hukuki sürece müdahale etmeyeceği, yargı mensuplarına el altından “minimum ceza” konusunda görüş bildirmeyeceği düşünülebilir mi?
Peki bu duruma diğer kulüpler ne diyor. Onlar Fenerbahçelilerden daha da rahatsız. Hasbelkader Fenerbahçe ve Beşiktaş gibi büyük kulüpler ceza alırlarsa, endüstriyel futbolları çok büyük bir darbe alır. Yayıncı kuruluş bu işten çekilir, reklam verenler farklı noktalara kanalize olur, endüstriyel futbolun marka değeri zarar görür. Zaten bu gelirlerle yaşayan Anadolu kulüpleri bu işten çok fazla yara alırlar. Ne yapmak lazım. Kulüpler Birliği toplanır, tavsiye kararı alınır, TBMM baskı uygulanarak sadece 1 yıl önce çıkarılmış Şike Kanunu tekrar ve cezalar düşürülerek çıkartılır. Kulüpler Birliği, “şike yapan cezasını çeksin” diyemez, Millet Meclisi “biz bu kanunu tartışıp, olgunlaştırarak geçen yıl çıkardık” diyemez.
Peki bu duruma Futbol Federasyonu ne diyor. Futbolun patronu bu durumlardan geri kalır mı. Apar topar Genel Kurulu topluyor ve “şike yapanın küme düşürüleceği” 58. maddeyi değiştirmeye çalışıyor. Öyle ya, futbolun tüm gelirleri ve marka değeri Federasyondan sorulur. Öyle ya; TFF dünyanın 6. büyük futbol ekonomisini korumak ve kollamak zorunda.
Belki herkesin dilinde ama kimse ciğerinden koparak söylemiyor. Kimse “şike yapan cezasını görsün “diyemiyor. Herkes endüstriyel futbolun gelirlerini düşünüyor. Sanki hep birlikte spor kulübü değil de, bakkal dükkanı çalıştırıyorlar. Olaya kar/zarar müessesesi üzerinden bakılıyor. Sporun zeki, çevik ve ahlaklı olanı kimsenin umurunda değil.
İlk söylemimi tekrarlayayım.
Taraftarı olan, tribünü olan ve takımına tutkuyla bağlı her kulübe saygım vardır. Bu nedenle İstanbul’un bu üç büyük kulübünün ülke futbolunun en önemli parçası olduğunu düşünüyorum. Ancak herkes arkasını dönerek bir bakmalı ve tutkuyla bağlı olduğu kulübünün “bu mu” olduğunu sorgulamalı.